Haber Lisânı Dili Sosyalmedya Tarihi Sebepler birer perdedirler. Asıl iş gören, perde arkasında Kudret-i ilahiyedir.Nargilesi ve kahvesiyle yaşlı bir Osmanlı köylüsü... (1890)
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
21 Temmuz 2013 Pazar
Osmanlı-İslâm mûsikîsi, 'insan merkezli' bir mûsikîdir 21 07 2013
Allah,
insanı yaratmayı murad etti, onu yeryüzünde kendisine halîfe kıldı. Onu
nimetleriyle donattı. Kendisini anlayabilecek akıl verdi. Kendisinin
sonsuz ve sınırsız ilmini idrak edebilecek kadar ilim verdi. Kendi küllî
irâdesinden bir cüz lûtfetti. Hazret-i İnsan, yaratıcısı olan Hazret-i
Allah'ın ruhundan kendisine üflemesiyle hayat buldu. Böylesine
kabiliyetlerle donatılmış bir 'eşref-i mahlûkât', eşyanın hizmetinde
olamaz, ancak eşya onun hizmetinde olabilir ve olmalıdır. İslâm
medeniyeti, 'insan'ı böyle algılar ve medeniyetin merkezine
konumlandırır. Bu medeniyet dairesinde her şey insan içindir, eşya da
insanın hizmetinde olmalıdır. Bu medeniyet algısına göre eşya, bu
medeniyet insanının elindedir ve onun kullanım tarzına göre şekillenir.
Mûsikî de bir eşyadır ve İslâm medeniyetinde mûsikî de insanın
hizmetindedir, insanın ona verdiği şekil ile şekillenir ve anlam
kazanır. İnsan, Allah'ın yarattığı ses cevherini kendi yaratılmışlık
zenginliği ve donanımı doğrultusunda, o ses cevherine müdahale etmeden
kullanır. İslâm medeniyetinde insanın varlıkla ve eşyayla ilişkisi de bu
anlayış üzerine kuruludur. Her şey insan içindir, insanın hizmetine
sunulmuştur ve insanın bilgisi arttıkça eşyayla ilişkisi de bu bilginin
anlam ve değeri nisbetinde olacaktır.
Mûsikînin
'insan merkezli' olması, insan kabiliyetinin ve 'yaratıcılığının'
birtakım mûsikî kuralları ile sınırlandırılamaması olarak okunabilir.
Batı müziği, bu anlamda bir kurallar bütünüdür (Mozart'ın 'Güzellik
uğruna bozulmayacak kural yoktur' diyerek, Arnold Schönberg'in de
'Atonal Sistem' ile bu kurallara adeta başkaldırdıklarını hatırlamamız
gerekmektedir). İnsanî yaratıcılık zaman içinde tekâmül etmektedir ve
meselâ ikiyüz yıl önce yaşayan bir müzisyenin koymuş olduğu kurallar
bugün için anlamını kaybetmiş olabilir. Bugünün daha fazla müzik
dinleyebilen, 'insanî yaratıcılık' sınırları daha da genişlemiş olan
müzisyenini geçmişin sınırlı bilgisi ile konulmuş kurallara bağlamak
haksızlıktır. Batı müziğinde armoni kuralları neredeyse tamamen
böyledir. Bozulmuş, indirgenmiş, müdahale edilmiş bir ses cevherini
muharref kutsala göre yeniden şekillendirmeye çalışan Batılı kilise
müzisyenlerinin koyduğu kurallar bugün de geçerlidir. Ancak bütün bu
kurallara rağmen özellikle Avrupa müziğinin romantik dönem sonlarına
kadar yüksek düzeyde seyrettiğini söylemek gerek. Bunu da sanırım
'Avrupalı bestecinin, kurallara rağmen insanî yaratıcılığın sınırlarını
zorlamak gibi takdire şâyân çabasıyla izah etmek mümkündür.
Piyano,
Batı müziği için önemli bir enstrümandır. Batı müziği, piyanonun
icadıyla 'piyano merkezli', yani 'enstrüman merkezli' bir müzik sistemi
hâline gelmiştir demenin pek de yanlış olmayacağını düşünüyorum.
Osmanlı-İslâm
mûsikîsi, Batı müziği gibi katı kurallarla sınırlandırılmış bir mûsikî
değildir, çünkü fıtrî ve tabii ses cevherine müdahale edilmediği için bu
cevher de zaten tamamen fıtrî biçimiyle kullanılmaktadır. Böyle olunca
da 'insanî yaratıcılık'ın sınırları genişlemektedir.
Mûsikîmizde
kurallar koymak ve onu Batı müziğinde olduğu gibi standart hâle
getirmek, Türkiye'nin Batılılaşma ve modernleşme macerasıyla yakınlık
arzetmektedir. Bu 'standartlar', mûsikîmizi tektipleştirmekte ve 'insan
merkezli' olmaktan uzaklaştırmaktadır.