Haber Lisânı Dili Sosyalmedya Tarihi Sebepler birer perdedirler. Asıl iş gören, perde arkasında Kudret-i ilahiyedir.Nargilesi ve kahvesiyle yaşlı bir Osmanlı köylüsü... (1890)
Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
27 Temmuz 2013 Cumartesi
Bugün Anadolu tecrübesinin yerine aynı cemaat, kulüp ve kasttan olma anlayışı egemen kılınmıştır 28 07 2013 pazar
Her
yıl Ramazan ayında iç gündemin tartışmaları genelde dini konularda
yapılmaktaydı.
Bu yıl bir olay istisna dini tartışmalar gündem
oluşturmadı.
Bir
kısım dini sorulara verilen cevaplar da magazinsel bir tarzda ele
alındı.
Bunlar da 'oruçlu denize girilir mi ve sakız çiğnenir mi'
tarzındaydı.
Gündem
oluşturan esas tartışma sahurun vaktiyle ilgiliydi.
Bir ilahiyatçıya
göre Diyanet sahuru erken sonlandırmakta ve insanlar birkaç saat uzun
oruç tutmaktaydı.
Üzülerek gördük ki, kuruma yönelik eleştiri olduğundan
tahammül edilir bir düzeyde karşılanmadı.
İddia sahibine yönelik
televizyon programını sabote etmek olmak üzere olumsuz davranışlar
sergilendi.
Oysa
bundan önce ilahiyatçılar arasında daha karmaşık ve gelenekselleşmiş
uygulamalara yönelik eleştirilere gerekli müdahale yapılmamıştı.
Son
yıllarda toplumda tahammül kültürünün zayıflamakta olduğunu
görmekteyiz.
Bir kişinin kendisine göre doğru ama başkasına göre yanlış
algılanan bir konu üzerinde kişinin olayı açıklamasına bakılmadan veya
gerekçesini dinlemeden hemen karşıt bir kampanya ile linç tavrı devreye
girmektedir.
Anlaşılan
odur ki insanlar artık birbirlerini dinlemiyor, herkes duymak istediği
sese kulak kesiliyor.
Herkes karşısındakini anlama ve ikna etme
gayretinden çok boyun eğdirme ve ötekileştirme yarışı içinde.
Oysa Anadolu kültürü farklı inançların, kültürlerin, etnik yapıların ve dillerin bir arada yaşama temelinde oluşmuştu.
Bu
durum ortamda sahici davranışları azaltmış, bunun yerine yapay ve
ikiyüzlülüğü artırmıştır. Gelişen olaylar üzerine yapılan 'olaylar
bazılarının maskesini düşürmüştür' yorumları geldiğimiz noktayı dramatik
biçimde açıklamaktadır.
Merak
ediyorum; nasıl bir davranış içindeyiz ki karşımızdaki insan bizim
yanımızda gerçek kimliğini maskeleme gereği duyuyor. Bu durum bizim
tutumumuzdan mı kaynaklanıyor yoksa karşımızdakinin kişilik zaafı mı?
Hangisi daha baskın?
İnandığımız
din ve yaşadığımız coğrafyada ki kültür, insanların birbirlerinin
yüzüne hakaret ve küfrün dışında, edep dairesi içinde her şeyi
söyleyebilme cesareti sağlıyordu. Birlikte yaşamanın getirdiği bir hukuk
vardı.
Bir yerde çok
yüzlü veya maskeli türler türemiş ise orada arızalı bir durum vardır.
Bu arızalı durumun giderilmesi; itaatkâr, tabi ve tebaa insanların
yetişmesiyle değil, kimlikli, kişilikli, haksızlık karşısında tavır
alan, sorgulayan, eleştiren, iyiliği teşvik eden ve kötülükten
sakındıran insanların yetiştirilmesiyle mümkündür.
Öyle
bir an içinde yaşıyoruz ki iyilik, doğruluk ve dürüstlük haber değeri
taşımaya başladı. Oysa iyilik, doğruluk ve dürüstlük insan olmak, insan
kalmanın gereğidir.
Yalnızlaşmanın
ve içe kapanmanın arttığı, örnek insan veya rol modellerin azaldığı bir
dünyaya evirildik.
Dini sorunlarımızı çözmek ve anlayışlarımızı
zenginleştirmek için atanan insanlar kötülüğü, fesadı ve fitneyi
çoğaltıyorlarsa artık tuz kokmuştur.
İslam'ın iki şartı vardır: birincisi iman etmek, ikincisi iyilik yapmaktır.
Görevimiz
iyilik yapmak, iyiliği teşvik etmek ve kötülüğü önlemektir.
Bugün
başkalarının kötülüklerini anlatarak, iyiliği yaygınlaştırmaktan çok
kötülüğe meşruiyet kazandırıyoruz.
Hz
Peygamberimiz (sav)
'Bir kul, bu dünyada başka bir kulun ayıbını
örterse, kıyamet gününde Allah da onun ayıbını örter'
diye buyurdu.
Hz. Mevlana şöyle der:
'Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol
Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol
Hoşgörürlükte deniz gibi ol
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.'
Alija
der ki:
Dünyanın bütün büyük dinleri şu basit hakikati öğretmeye
çalışır ve hakikatler basittir.
Sana yapılmasını istemediğin şeyi
başkasına yapma.
Ya da öyle hareket et ki, davranışların herkes için
geçerli olsun;
ne sana göre değişsin ne de başkalarına göre…