Anayasa değişmezse…
Dört partiden eşit üyeli oluşan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun çalışmaları tıkandı, tıkanmak üzere.
Yirmi
aylık çalışmanın sonunda gelinen nokta, darbe anayasası zihniyeti
yerine sivil-demokrat bir zihniyeti hâkim kılacak maddeler üzerinde
hiçbir mutabakat yok. Kısacası ortada sivil-demokrat yeni bir anayasa
için umutlu olmamızı gerektirecek bir tablo yok.
Bütün
partilerin, iktidarı ve muhalefeti ile gelinen noktadan rahatsız
değiller gibi bir hal dilleri var. Benimkisi sadece bir his; AK Parti,
mevcut Anayasa’da bize gerektiği kadar güç ve yetki veriyor diye
düşünüyor olabilir.
CHP ve MHP, masadan kalkmamak suretiyle ipe un serme
tavrı ile yeni bir anayasayı engellemeyi kazanç görüyor olabilir.
BDP’nin tavrı da sadece kendi çizgisi ile ilgili. Öyle çıkışları var ki,
“bırak böyle kalsın daha iyi” dedirtiyor… AK Parti ile BDP’nin
anlaşması ihtimali de artık hiç yok. 2014 Mart’ındaki yerel seçimler
için şimdiden seçim atmosferine girildi bile. Çok değil bir-iki ay sonra
anayasanın değişmesi konusunda bütün partiler kulağının üstüne yatacak…
Hâlbuki anayasanın değiştirilmemesi halinde kapıda bekleyen ve daha
önce yaşanmamış bir problem var. 2014 Ağustos’unda cumhurbaşkanlığı
seçimi yapılacak. Cumhuriyet tarihinde ilk defa cumhurbaşkanını halk
seçecek. İlk turda hiçbir aday yüzde 50’yi geçemezse ikinci tura iki
aday kalacak ve biri seçilecek. Yani seçilen cumhurbaşkanı en az yüzde
51 oy alacak. Bunun anlamı, Çankaya’da artık güçlü bir cumhurbaşkanının
bulunacağıdır. Bu gerçek unutuluyor ve üzerinde yeterince kafa
yorulmuyor. Bakınız Cumhuriyet tarihinde cumhurbaşkanları ile
başbakanlar arasında her zaman problemler olmuştur. Darbe sonrası
dönemleri saymıyorum. Atatürk-İnönü, Bayar-Menderes, İnönü-Demirel,
Özal-Demirel, Demirel-Erbakan, Sezer-Erdoğan ilişkileri hep sıkıntı ve
problemleri anlatır. İlk defa bugün Gül-Erdoğan arasında bir ahenk var.
Dava arkadaşlığına, kardeşlik hukukuna rağmen aralarında hiç görüş farkı
olmuyor da denemez.
Soru şu: Sayın Erdoğan Çankaya’ya çıktığında
AK Parti genel başkanı ve başbakan kim olursa olsun Çankaya-hükümet
ilişkileri problemli ve sıkıntılı olabilir. Hatta öncekilerden çok daha
farklı olabilir. Bugüne kadar iki tren yan yana giderken yaşanan
problemlere de benzemez. Bu defa aynı rayda birbirine doğru gelen iki
tren olacak. Kaldı ki, rahmetli Özal Çankaya’ya çıkarken başbakanlığı en
güvendiği, en iyi anlaşabileceğini düşündüğü Sayın Yıldırım Akbulut’a
verdi.
Yine de yaşanan sıkıntıları biliyoruz.
Demem o ki,
siyaset hesapları yüzünden anayasanın ruhu ve yürütme ile ilgili
değişiklikleri yapmamak, umulmadık şekilde koskoca bir ülkeyi,
istikrarsızlık tüneline sokabilir.
Darbeci zihniyet, anayasadan
kovulmadan, sivil ve demokrat zihniyetle yeni bir anayasa yapılmadan
Türkiye, Kürt meselesini de, Alevi meselesini de asla çözemeyecektir.
Yürütme
ile ilgili düzenlemeler yapılmazsa, halkın seçtiği cumhurbaşkanı
gerçeği anayasaya aktarılmazsa, Türkiye’nin yönetimi daha da
zorlaşacaktır.
Başkanlık sistemi ısrarından AK Parti de vazgeçtiğine
göre yarı başkanlık, bir orta yol olarak tartışılamaz mı?
Mevcut
Anayasa’ya göre sorumsuz olan cumhurbaşkanı yerine hukuki sorumlulukları
olan, yargıya hesap verme konumunda bir cumhurbaşkanı üzerinde anlaşma
denenemez mi?
Böylece partili cumhurbaşkanı formülü de geçerli olur.
Özal ve Demirel sonrası Anavatan Partisi ile DYP’nin başına gelen AK
Parti’nin başına gelmez.
Bir düşünelim...
24 Temmuz 2013 Çarşamba
Hüseyin Gülerce